9 Kasım 2010 Salı

Aşığım San

" Aşığım sana cümlesinin sonundaki 'a' harfi terk etti seni. o da üzülmüyor gittiğine, sen hala aşığım san beni. "

Aziz Nesin

30 Ekim 2010 Cumartesi

Valla Bak

Biliyorum uzun zamandır yazamadım; ama okumaya verdim kendimi onca kitap, dergi, makale, üstüne yetmezmiş gibi okul, dersler, projeler, arkadaşlar, gönül işleri vs… Çok meşgulüm alamıyorum ki elime kalemi!

İnanma be arkadaşım hemen öyle!
Hayat şu sıra fırfırlı, kim karalayacak defteri ? Sen bilmezsin tabi tembelim ben tembel; anca oturduğum yerden ahkam keserim.(başka hobilerim de var oturduğum yerden yapabildiğim; ama konsepte uygun değil başka bir gün anlatırım ) İster oturarak ister ayakta ister başka şekillerde insan düşündüklerini yalnız kendine saklamamalı, arada paylaşmalı.
Velhasıl yazmak iyidir dedim ve aldım elime bu sefer kalemi.

Bu cümlelerin arkasından uzun bir yazı falan geleceğine inanıyorsundur sen şimdi.
İnanma be arkadaşım hemen öyle!
Halden anla biraz sadece durum saptaması…

Ama sana bir müjde yeni yazılar yolda. ( Buna inan demek isterdim ama kendimi de kandırıyor olabilirim! )

Bekle ulan!
Seviyorum seni… ( valla bak )

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Anlamsız Geliyor Bu Koşuşturmaca

Annem, babam, kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım, büyüklerim, ideallerim, heyecanlarım, hayallerim, başarılarım, pişmanlıklarım, kavgalarım, hüzünlerim, hırslarım, beceriksizliklerim, gözyaşlarım, gülüşlerim, aldanışlarım, ilk aşkım, ilk öpücük, okul yıllarım, hayatta kendime yer edinme çabalarım, karşılıklı verilen ama çoğu tutulamayan sözler vs… yaşarken hiç geçmeyecekmiş hissiyatı veren olabildiğine uzun ve olabildiğine kısa yirmi yıl…

Belki henüz erken bu yazıyı yazmaya ama canımı sıkıyor bu anlamsız koşuşturmaca! Nerede saf çocukluk heyecanlarım? Nerede ilk yola çıktıklarım? Nerede lise arkadaşlarım? Sana sormuyorum bile sevgilim; çünkü herkes ayrılırdı da, biz bir ömür ayrılmazdık.

Çok kısa ama yaşanmış bir geçmiş ve sadece benim geçmişim değil bu, hemen her insanda tekrarlanan ortak bir süreç. Gelecek yılları tahmin etmek de öyle zor değil hani; çünkü değişen hiçbir şey yok ,yine aynı koşuşturmaca, sadece biz büyüdükçe omzumuza binen yük de büyüyor. Okul yıllarından gidecek olursak ,İlk okul yıllarında Kötü bir karne getirdiğin zaman babanın suratındaki ifadeyi bilirsin ve bu ifadeyi görmemek için çalışırsın. Yıldızlı peki aldığında ailenin seni daha çok sevmesi ya da güzel bir karne getirdiğinde sana hediye almasıdır seni sevindiren. Lise yılları daha çetindir, yavaş yavaş ailen için değil kendin için çalışmaya başlarsın. Hayat senin hayatındır. Bu ayrımın farkına erken varıp bir üniversiteye girmen ve bu fırsatı iyi değerlendirip kendini geliştirmeye çalışman okul bitince sevdiğin mesleği icra etmek istemendendir . Meslek sahibi olduktan bir süre sonra durur ve kendine bakarsın; anlamsız olan bir boşluk vardır hayatında. Çevrenin de katkılarıyla bu boşluğun eksik olan iyi bir eş olduğuna karar verirsin. İster görücü usulü, ister bir süre flört dönemi olsun, kesinlikle bir süre sonra hemen hemen her birey mutlaka bir kere olsun evlenir. Sende mutlaka evleneceksin. Evlilik olur da çocuk olmaz mı? Elbet de olur. Eşinle beraber dünyaya nur topu gibi bir bebek getirirsin.

İşte bu bebekte sonu olmayan ve bu güne kadar milyarlarca kez tekrarlanmış olan bu süreçten geçecektir. Her ne kadar bazı şeyleri farklı yaşayacak olsada. Sadece roller değişecek ve sen yıllar önce kendi geçtiğin yoldan çocuğunun geçmesine yardım edeceksin, ona yol göstereceksin. Çocuk sahibi olup onu büyüttükten bir süre sonra tıpkı seni büyüten anne ve baban gibi gireceksin kara toprağa.

Sanki her geçen sene biraz daha tadı kaçmakta yaşamanın oysa küçük bir çocukken büyüdükçe daha tatlanacağına inanmıştık hayatın. Yanlış anlamayın çok da isyankar değilimdir aslında. Sonumuz kara toprakken, CANIMI SIKIYOR İŞTE BU ANLAMSIZ KOŞUŞTURMACA.

Adını hayat koyduğumuz bu hengâmede kim bilir daha kaç insanla tanışıp, kaç kader arkadaşı daha edineceğim? Kaçı hep yanımda kalacak? Kaç kişiyi daha unutacak bu gönlüm? Kaç gönül beni unutacak? Bulabilecek miyim bir daha onun gibisini? Kaç defa daha ah keşke diyeceğim?

Her şey tek düze olmasına rağmen ve yine her bireyde aynı sorular mevcutken beklide bu ve bunun gibi soruların cevabıdır beni hala ayakta tutan!

8 Haziran 2010 Salı

Caddenin Sonu Düş Kırıklığı Olmasın

Hayatımız aslında sıradan bir caddenin sıradan bir gününden farklı değil. Yeni doğduğunda çıkmışsındır caddeye, henüz güneş yeni doğmuştur, kimsecikler yoktur çevrende. Yeni açılmaktadır dükkânlar bile. Yürümeye başlarsın cadde de. yürüdükçe büyürsün; bebeklik, çocukluk, peşi sıra ilköğretim ve lise. Öğlen vaktine doğru her bir adımda artar kalabalık. Yürüdükçe hayaller de büyür, ne fırtınalar kopar beyninde. Çocukken vitrindeki en güzel oyuncağı almak, oynadığın saklambaçta, körebede, birdirbirde, misket oyununda hep kazanan olmak,
biraz daha büyüdüğünde sınavlarda iyi not almak, ÖSS yi kazanmak, üniversitede istediğin bölüme yerleşmek ve belki de gerçek aşkı tatmak… Akşama doğru bütün dükkânlar tıklım tıklım. Üniversite zamanları en şaşalı zamanlarıdır caddelerin de; sanki hiç gece olmayacakmış havası çöker bütün caddeye. Hayaller hala toz pembe. Mezun olduğun gün, iş bulabilmek, kariyer yapabilmek, zam alabilmek, sonrası evlenmek, çocuk çocuğa karışmak… Yürürken farkında olmadan hava karararır, vurur acı gerçek birden yüzüne; meğer akıp giden zaman hayallerin en büyük düşmanıymış. Çalışmak ,caba harcamak, zamana bırakmayıp eldekiyle yetinmemek, daha çoğunu gerçekleştirmek hayaller için farzmış. Bir süre görmezden gelinir geçmiş. Oysa dükkânlar artık kapanmakta, her yer olabildiğine tenha. Cadde ye çıktığın o sabah gelir aklına, dönüp bakarsın arkana; kimsecikler kalmamıştır, kapalıdır dükkânlar bile. Caddenin son adımındasın, ilk adımdaki kadar yalnızsın, İster ağla, ister kendinden nefret et, tek bir gerçek var; artık çok geç. Sana düşen ise; bir köşede can verirken güneşin tekrar doğacağı günü düşlemek…

Yıllar sonra geçtiğiniz caddeye dönüp baktığınızda, yeniden haz alacağınız hayatlar dileğiyle…

6 Haziran 2010 Pazar

Ölüme Başkaldırı

Eşsiz kainat
Mucize varoluş
Akıp giden zaman
Açtın gözlerini hayata
Sana uzun, dünyaya kısa
Unutma! ölümlüsün...
Ama ölümsüz olmak da var yolun sonunda
Çalış, çabala, değer yarat insanlığa
Ancak yarattıklarınla kalırsın hayatta
Sıyrıl tembel yanından ve başla
Ecel her an kapıda
Geçmiş önemsiz
Gelecek meçhul
Uyan artık deli ruhum,
Sıradan dünyanın sıradan insanı olma!