24 Temmuz 2010 Cumartesi

Anlamsız Geliyor Bu Koşuşturmaca

Annem, babam, kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım, büyüklerim, ideallerim, heyecanlarım, hayallerim, başarılarım, pişmanlıklarım, kavgalarım, hüzünlerim, hırslarım, beceriksizliklerim, gözyaşlarım, gülüşlerim, aldanışlarım, ilk aşkım, ilk öpücük, okul yıllarım, hayatta kendime yer edinme çabalarım, karşılıklı verilen ama çoğu tutulamayan sözler vs… yaşarken hiç geçmeyecekmiş hissiyatı veren olabildiğine uzun ve olabildiğine kısa yirmi yıl…

Belki henüz erken bu yazıyı yazmaya ama canımı sıkıyor bu anlamsız koşuşturmaca! Nerede saf çocukluk heyecanlarım? Nerede ilk yola çıktıklarım? Nerede lise arkadaşlarım? Sana sormuyorum bile sevgilim; çünkü herkes ayrılırdı da, biz bir ömür ayrılmazdık.

Çok kısa ama yaşanmış bir geçmiş ve sadece benim geçmişim değil bu, hemen her insanda tekrarlanan ortak bir süreç. Gelecek yılları tahmin etmek de öyle zor değil hani; çünkü değişen hiçbir şey yok ,yine aynı koşuşturmaca, sadece biz büyüdükçe omzumuza binen yük de büyüyor. Okul yıllarından gidecek olursak ,İlk okul yıllarında Kötü bir karne getirdiğin zaman babanın suratındaki ifadeyi bilirsin ve bu ifadeyi görmemek için çalışırsın. Yıldızlı peki aldığında ailenin seni daha çok sevmesi ya da güzel bir karne getirdiğinde sana hediye almasıdır seni sevindiren. Lise yılları daha çetindir, yavaş yavaş ailen için değil kendin için çalışmaya başlarsın. Hayat senin hayatındır. Bu ayrımın farkına erken varıp bir üniversiteye girmen ve bu fırsatı iyi değerlendirip kendini geliştirmeye çalışman okul bitince sevdiğin mesleği icra etmek istemendendir . Meslek sahibi olduktan bir süre sonra durur ve kendine bakarsın; anlamsız olan bir boşluk vardır hayatında. Çevrenin de katkılarıyla bu boşluğun eksik olan iyi bir eş olduğuna karar verirsin. İster görücü usulü, ister bir süre flört dönemi olsun, kesinlikle bir süre sonra hemen hemen her birey mutlaka bir kere olsun evlenir. Sende mutlaka evleneceksin. Evlilik olur da çocuk olmaz mı? Elbet de olur. Eşinle beraber dünyaya nur topu gibi bir bebek getirirsin.

İşte bu bebekte sonu olmayan ve bu güne kadar milyarlarca kez tekrarlanmış olan bu süreçten geçecektir. Her ne kadar bazı şeyleri farklı yaşayacak olsada. Sadece roller değişecek ve sen yıllar önce kendi geçtiğin yoldan çocuğunun geçmesine yardım edeceksin, ona yol göstereceksin. Çocuk sahibi olup onu büyüttükten bir süre sonra tıpkı seni büyüten anne ve baban gibi gireceksin kara toprağa.

Sanki her geçen sene biraz daha tadı kaçmakta yaşamanın oysa küçük bir çocukken büyüdükçe daha tatlanacağına inanmıştık hayatın. Yanlış anlamayın çok da isyankar değilimdir aslında. Sonumuz kara toprakken, CANIMI SIKIYOR İŞTE BU ANLAMSIZ KOŞUŞTURMACA.

Adını hayat koyduğumuz bu hengâmede kim bilir daha kaç insanla tanışıp, kaç kader arkadaşı daha edineceğim? Kaçı hep yanımda kalacak? Kaç kişiyi daha unutacak bu gönlüm? Kaç gönül beni unutacak? Bulabilecek miyim bir daha onun gibisini? Kaç defa daha ah keşke diyeceğim?

Her şey tek düze olmasına rağmen ve yine her bireyde aynı sorular mevcutken beklide bu ve bunun gibi soruların cevabıdır beni hala ayakta tutan!